Süheyla Teyzem,
Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Gastroenteroloji Servisi 3. Kat Oda No 321. Yatak No 1 karaciğer Ayşe Kandemir,
Yatak No 4 mide Aşure… , Yatak No 5 safra kesesi Süheyla….
-Nasılsın teyze?
-“Anlamadım”
-Nasılsın, iyi misin?
Sadece kafa sallayabiliyor. Süheyla teyzem,
87 yaşında sadece 33 kilo ve Sayısal Lotodan emekli. Görmüş geçirmiş, belli ki
geçmişinde yemeyi, içmeyi, gezmeyi ve bakımı seven bir kadınmış. Zaten dili
döndüğünce de tüm bunları anlatıyor. Evlenmiş ancak çocuğu olmamış. Yeğeninin
söylediğine göre çocukları hiç mi hiç sevmezmiş bu yüzdende çocuk sahibi olmayı
hiç istememiş. Bir çocuğu olmadığı içinde hastanede yeğeni Mustafa bey (40) ona
bakıyor şuan. Mustafa beyin anlattıklarına göre Alzheimer hastası teyzem. Ama
doktorlar tarafından henüz böyle bir teşhis konmamış kendisine. Safra kesesinde
taş oluşmuş, onlarda benimle aynı gün hastaneye yatış yapmışlar. Yaklaşık dört
gündür de ERCP operasyonu yapılacak. Kabaca tanımlarsak, ERCP operasyonu
ağızdan bir hortum sokularak safra kesesine varılması ve tıkanıklığın giderilmesi
işlemi. Anlatılanlara yani tecrübe edenlere göre kolay görünse de biraz
zahmetli ve acı veren bir işlem.
Teyzem geldiğimiz günden aç susuz uyuyor ve
operasyonu bekliyor. Evet, belki şaşıracaksınız bu duruma ama üç gündür uyuyor
ve bir şey yemiyor kendisi. ‘Uyuyan güzel’ misali dememek elde değil ama bizi
endişeleniyor onun bu hali. Yeğenleri içinse bu oldukça sıradan bir durum.
“Teyzem hep böyledir. Bazen günlerce uyanmaz.” deyip, gülüp geçiyorlar. Zaman
zaman uykusunda sayıklıyor bilhassa geceleri.
- “ İki balık ikisi de farklı farklı. Göl ne
güzel...”
Süheyla teyzemin hayat hikayesi uzun ve bir o
kadar da renkli. Bir gün eşimle iki yanına oturuyoruz teyzemin ve o soluk
gözlerinin içine bakarak sohbete dalıyoruz.
-Süheyla teyze, kaç yaşındasın sen?
-“Sen bileceksin onu”
-Bence elli yaşındasın.
-Gülüyor. “Hiç elli olur mu? Geçtim ben
onları.”
-Ama çok genç ve güzel görünüyorsun.
-“Ben gençken nasıldım bir bilsen sen, çok
güzeldim. Milli piyangoda çalışıyordum. Yürüdüğümde yer sallanıyordu. İnsan
kendine bakmalı ama bıraktım işte. Kocam beni ben de onu çok seviyordum. Sizde
sevin birbirinizi ve hiç üzmeyin.”
Gözlerimin içine uzun uzun bakıyor ve o
kadar çok şey anlatıyor ki…
-Senin çocuğun var mı? Süheyla teyze
- “Çocuğum olmadı ki benim.”
-Peki, çocukları sever misin?
- “Çocuk sevilmez mi?”
Öyle bir söylüyor ki, hiç gözlerinin
dolduğunu görmediğim eşimin gözleri, kıpkırmızı ve ağlamamak için zor durarak
bana bakıyorlar. Ah Süheyla teyzem, kim bilir neler yaşadın sen ve şu an kime
muhtaç kaldın.
İçten içe biz odadakiler Süheyla teyzenin
yeğeni Mustafa beye sinir olmaktayız. Sebep sorarsanız saymakla bitmez emin
olun. Sadece yemekten yeme uğrar kendisi. Yanlış anlamayın sakın, teyzeme yemek
yedirmek maksadıyla değil, kendi aç karnını doyurma niyetiyle… Öyle ki,
kahvaltı saatini kaçırdığında üzüldüğünü bile gördük. Ah insan evladı (!)
Kıymetini bilmezsin ki, evinin, yuvanın, kendi yemek masanın. Burada ki iki
parmak peynire, bir sallama poşet çaya meyil edersin.
Mustafa bey;
- “ Teyzemin bir evi var iyi de maaşı.
Yıllarca diğer yeğeni bakmadı ona bizde kalıyor dört yıldır. Şimdi teyzem
hastalandı kalkıp geldiler sahiplenmeye.”
Bunları anlatırken kendini mi aklamaya
çalışıyor hiç tanımadığı bu insanlara, yoksa kendini mi inandırmaya çalışıyor
bilemediğimiz bir şeylere tartışılır.
Bilmem siz ne düşünürsünüz ama, bir gün
elden ayaktan düşeceksem, güneşi, havayı hissedemeyeceksem, ne önemi var evin,
paranın? Ha bir gün ha bir yıl daha fazla yaşamışım ne önemi var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder